26 Nisan 2008 Cumartesi

Çocukları Şiddetten Nasıl Korumalıyız?

Çocuklarımıza, şiddete karsı olmalarını öğretmeliyiz
Bildiğiniz gibi son zamanlarda okullarımızda ve sokaklarımızda meydana gelen ve gündemi meşgul eden şiddet olayları, tüm toplumu rahatsız ettiği gibi biz öğretmenleri daha çok rahatsız etmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı da son günlerde bu konu üzerinde yeterince durmaktadır. Bu konuda toplum olarak herkesin dikkat etmesi gereken noktalar vardır. Bu hadiselerin, bu gün yoğun olarak yaşanmasının nedenlerinde toplum olarak herkesin payı olsa da anne-babaların daha fazla payı olduğu, bir gerçektir.Araştırmalar gazete, tv, internet, bilgisayar oyunları gibi çok çeşitli medya ürünlerinde şiddet içerikli görüntü ve haberlere maruz kalan çocuklarda, saldırgan davranışlarda artma, şiddete duyarsızlaşma, saldırganı model alma, kendisine ve yakınlarına zarar geleceği korkuları geliştiğini gösteriyor. Çocukların şiddet olaylarına katılmasında en önemli ve birinci etkili faktörün daha önce şiddete maruz kalmak, tanık olmak olduğu araştırmalarla tespit edilmiş. Şiddete maruz kalmak, tanık olmak, izlemek şiddete karşı duyarsızlaşmaya, şiddetin hedefe ulaşmada, problem çözmede kullanılabilir yol olduğunu düşünmeye yol açar. Şiddet içerikli filmlerde, çizgi filmde, bilgisayar oyunlarında genelde şiddete maruz kalanın acısı, üzüntü kaybının ağırlığı yansıtılmadığı için çocuklar şiddetin kullanılmasının sonuçları hakkında çok az bilgi sahibi olurlar.Televizyon izlemede çocuklarımıza iyi alışkanlıklar kazandırmalıyız. Çocukların televizyondaki şiddete çok fazla maruz kalmalarını önlemeye çalışmalıyız. Televizyonda, bilgisayar oyunlarında çok fazla şiddet izlemenin de çocuklarda saldırgan davranışlara yol açtığı bilinmektedir. Sürekli Tv. izleme çocuğunuzun kişiliğini olumsuz yönde etkilediği gibi okul başarısını da olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak bu olumu alışkanlığı kazandırmaya çalışırken zor kullanarak değil, ikna ederek gerçekleştirmeliyiz. Çocuklarımıza, şiddete karsı olmalarını öğretmeliyiz. Şiddete karsı davranışlar sergiledikleri her ortamda çocuklarımızı desteklemeli ve ödüllendirmeliyiz. Arkadaşlarından birinin diğerine vurduğu, küfrettiği, tehdit ettiği durumlarda çocuğumuza sakin ama kesin sözcüklerle nasıl tepki gösterebileceklerini öğretmeliyiz. Şiddete karsı durmanın ve direnç göstermenin, daha fazla cesaret gerektirdiğini anlatmalıyız. Özellikle okulda, çocuklarınızın farklı yörelerden, farklı aile yapılarından gelen kişilerle geçinmelerine, onları kabullenmelerine yardımcı olmalıyız. Şiddet kullanarak sorunların asla çözülemeyeceğini onlara atmalıyız. Şiddeti başlatan ya da cesaretlendiren sözcükleri kullanmanın ya da şiddet dolu davranışları sessizce seyretmenin, yanlış ve zararlı olduğunu anlatmalıyız. Tehditlerin ve itip-kakmanın şiddeti körükleyen davranışlar oldukları konusunda onları bilgilendirmeliyiz. Filmlerdeki özellikle çizgi filmlerdeki şiddet içerikli davranışların gerçek hayatta ne kadar acı verici olduklarını ve ne tür ciddi sorunlara yol açabileceklerini anlamaları sağlamalıyız. Sorunların şiddet kullanmadan nasıl çözülebileceğini onlarla tartışmalıyız.

İlkokul Çocuğunda Ruh Sağlığı

İLKOKUL ÇAĞI RUH SAĞLIĞI VE OKUL
Bireysel ayrılıklar yüzünden her öğrencinin her şeyi aynı sürede , aynı düzeyde öğrenemeyeceği nihayet kabul edilmiştir. Bu nedenle:
1. Öğretimde bireysel farklılıklar dikkate alınmalıdır.
2. Öğretime , yakın çevrenin problemleri ele alınarak başlanmalıdır.
3. Öğretim yoluyla edinilen bilgilerin değerlendirilmesi objektif ölçülerle yapıl- malıdır.
4. Eğitim rehberliği, bireysel ayrılıklar söz konusu olduğuna göre programlar bireyselleştirilmelidir.
5. Öğrenci bütün yönleri ile tanınmalıdır.
6. Öğrencilerin seviyelerine uygun düşecek programlar hazırlanarak uygulanmalıdır.
7. Okul öğrencilerine yeteneklerine göre seçebilecekleri meslek yolları göstermeli , kılavuzluk yapılmalıdır.
8. Okul disiplini , uygunsuz davranışa düşecek cezanın kararlaştırılması durumundan kurtarılmalıdır. Bunun yerine bozuk davranışı araştıran bir yaklaşımı olmalı , disiplin problemi bir ceza mahkemesi uygulaması olmaktan çıkarak eğitici ve düzeltici tedbirler alma durumuna getirilmelidir.
İLKOKUL ÇAĞINDA SIK RASTLANAN RUHSAL PROBLEMLER
a. Davranış Bozuklukları :
Davranış bozuklukları, huzursuzluk, sinirlilik, geçimsizlik, saldırganlık, yalan söyleme çalma ve okuldan kaçma gibi değişik şekillerde olabilir.
Yakınlarından birinin ölümü ya da önemli bir aile sorununda çocukta davranış bozukluğu ortaya çıkabilir . Ayrıca , ruhsal gelişme ve çevreyle ilişki sorunları olan çocuklarda daha ciddi ve sürekli bozukluklar da görülebilir. Örneğin : Çocuğun evde ya da okulda dayak- tan korkması veya evde ana-babasının da yalan söylemeleri sonucu çocuk yalan söylemeyi alışkanlık haline getirebilir. Öğrencinin sorununun evde sürüp sürmediğinin öğrenilmesi açısından ailesiyle de görüşülmesi , ondan sonra karara varılması gerekecektir . Ailenin çocuğa yaklaşımı ve ilgisi çok önemlidir.
Çocuğun ağır üzüntüler karşısındaki tepkileri , daha hoşgörülü bir ortamda daha rahat çözümlenebilir. Saldırgan çocuktaki güç ve enerjinin spor alanına , yararlı sosyal çalışmalara (tiyatro , izcilik v.b.) kaydırılması çok olumlu sonuçlar doğurur.
Bazı çocuklar zeka düzeylerin normal olmasına karşılık , öğrenme güçlüğü ve aşırı hareketlilik , yerinde duramama , ödevlerini geçiştirme , düzensiz ve bozuk yazı yazma gibi davranış bozuklukları gösterirler. Derste durmadan yanındakiyle konuşur , dikkat azlığı nede- niyle başarısız olurlar. Öğretmen uyardığı , susturduğu hatta ceza verdiği zaman bile biraz sonra tekrar elinde olmadan çocuk eski kıpranışına başlar. Bunlar '' aşırı hareketli '' çocuklar- dır. Tedavi edilmesi gereken bir davranış bozukluğu olup , hekime baş vurulması gerekir.Bun- ların yanı sıra öğretmen sürekli yalan söyleyen , başkasının eşyasını alan ve bunu alışkanlık haline getiren çocukların ailelerini ikna ederek bir ruh sağlığı uzmanına gidilmesini sağlamalı- dır.
b. Duygusal Bozukluklar :
Bu gruptaki sorunlar daha çok öğrenciyi tedirgin eden belirtilerdir. Kekemelik , tik , okul korkusu , gece işemesi , tırnak yeme , parmak emme , korkular , bunaltı , uyku ve yeme bozuklukları bu grupta sayılabilir.
1. Kekemelik:
Çoğunlukla 2-7 yaş grubu çocuklarda , konuşmanın en hızlı geliştiği dönemde görülen bir konuşma bozukluğudur. Normal konuşan çocuk , yaşadığı aile içi kavga , hayvandan korkma , dövülme , trafik kazası gibi herhangi bir korku sonucu zamanla ve ya aniden kekelemeye başlayabilir. Toplulukta kekemelik artar. Öğrencide zamanla çekingenlik , güvensizlik , başarısında düşüklük , arkadaşları ile geçimsizlik görülür. Ağır konuşma bozuklukları sınıf içi destekle çözümlenemiyorsa , öğrenci ve ailesi ruh sağlığı uzmanı bir hekime başvurmaya ikna edilmelidir.
2. Tikler :
Tikler ani bir korku ve gerilimle ortaya çıkan göz kırpma , kaş kaldırma , burun oynatma gibi belirtilerdendir. Daha çok 6 yaşından sonra görülür. Çok önemli bir belirti olmamasına karşın , çocuk ve gençlerin bu belirtiye verdikleri önem , onların ruh sağlığını etkiler. Öğretmen , tiki olan çocukların sorunlarıyla ilgilenmeli , ancak , sınıfta veya başka bir zaman öğrenciyi bu belirtiyi düzeltmesi için uyarmamalıdır.
3.Okul Korkusu :
Çoğunlukla ilkokulun ilk sınıflarında ortaya çıkar. Ailenin yakınmasına , hatta öğretmeni suçlamasına sebep olabilecek ölçülere varır. Büyük ölçüde okula gitmek istememe, karın ağrıları, bulantılar gibi belirtiler okul saatlerinde görülür. Çocuk okula gitmeye zorlanırsa huysuzlaşır, ağlar, tehditlerde bulunur. Okula gitmeyince bu şikayetler kaybolur.
Böyle bir durumda öğrencinin okula ait bir sorunu olup olmadığını öğretmenin araştırması doğru olur. Bazen dikkat çeken bir olay öğrenciyi korkutabilir , arkadaşlarına yaklaşmaktan kaçınmasına neden olabilir. Böyle bir sorunun çözümlenmesi öğrenciyi yeniden okula döndürür. Anne ve baba çocuğa soğukkanlı davranmalı , korkutmadan ve cezadan uzak durmalıdır.
4.Gece İşemesi :
Gece işemelerinin %5 kadarı bedensel hastalıklar sonucunda ortaya çıkar. Bağırsak paraziti , idrar yolu iltihapları , omurganın doğumdan kaynaklanan bozuklukları gibi. Geri kalan nedenler arasında akrabalarda da aynı sorunun görülmüş olması , yani kalıtım etkeni önemli yer tutar. Erken ve baskılı tuvalet eğitimi , kardeş doğumu , kardeş kıskançlığı , anne ile çocuğun ilişki bozukluğu , sert cezalar , korku ve ayrılıklar belli başlı ruhsal etkenlerdir. Altını ıslatan çocuklarda %60 uyku derinliği görülür.
5. Tırnak Yeme :
Tırnak yeme ve parmak emme genellikle 5-6 yaşlarında başlayan bir güvensizlik işaretidir. Ailede yetersiz ilgi ve sevgi gören çocukta , okulda baskılı eğitim alan öğrencide , sıkıntı - gerilim ve saldırganlık duygusunun açığa vurulmadığı hallerde , huzursuz çocuklarda sıkça görülmektedir.
6. Öğrenme Güçlüğü :
Okul başarısı birçok uygun faktörün bir arada bulunmasına bağlıdır. Her şeyden önce çocukta zeka gelişmesi çocuğun yaşına uygunluk göstermelidir. Bunun yanında başka etkenler de vardır. Örneğin: Çocuğun duyu organlarında görme bozukluğu ,işitme azlığı gibi bir bozukluk olmamalıdır. Öğrenme uygun ortamda gerçekleşebilir. Evdeki uyarı ve ilgi okuldaki öğretime temeldir. Yoksul çocuklar , öksüz yuva çocukları arasında bedensel gelişim geriliği , zeka geriliği gösterenlere de sık rastlanmalıdır.
Yetenekler ancak , uygun ortamda ve sevgiyle gelişirler. Çocuğun ruhsal dengesinin yerinde olup olmadığı da başarısızlığında bir neden olarak ele alınmalıdır. Aile içindeki geçimsizlikler , yoksulluk , ağır hastalıklar, ayrılıklar , çocuğun içine dönük , sıkılgan olması gibi durumlar da öğrenmeyi etkiler. Bu durumdaki çocuklar yetenekleri ölçüsünde başarı gösteremezler.

Atatürk'ten bir ders

ATATURK'TEN BİR DERS...
Sakal üzerine...
Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konağında yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karşısında oturan birine takılır gözleri. Yaşı ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakalıyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar; Kimdir bu? Vali yanıt verir! ; Efendim kendisi Şıh'tır. Yörede çok hatırlısı vardır. Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve; "Bak baba, imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan"der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.Şıh; "Emrin olur Paşam" diyerek yerine çekilir. Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Valiyi telefonla arayıp durumu sorar. Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır ! Atatürk telefonu kapatır, kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış... Şıh gelir, Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka bir görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar; "Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? " Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp; "Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim" der. Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır; "İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim. Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla... Bugünün Türkiye'sini aslında o zaman anlatmış olan Ata'mızın kemiklerini sızlatmamak dileğiyle...