26 Mayıs 2008 Pazartesi

ÇERKEZ YEMEKLERİ

Çerkezlerin yemekleri kendine hasdır. Yemekte çesitlilikten ve gösterişten ziyade lezzet ve besin değeri önemlidir. Az ve kuvvetli yerler. Bu yüzden et, süt yoğurt ve et ürünlerini tercih ederler. Bu yüzden fazla şişman olmazlar, gürbüz vücutlu ve ince belli olurlar.
PASTA:
Çerkezler ekmek yerine mısır unundan pişirilmiş pasta dedikleri lapayı tercih ederler.Pirince fazla değer vermezler. Mısırı değirmene vermeden iyice kuruttukları için pastalık mısır unu bir dereceye kadar kavrulmuş demektir. Bunu da suda kaynatarak pasta haline getirirler. Her türlü pasta istendiği şekle konabilecek şekilde katı yapılır. Pastayı "şeven" denen dibi yuvarlak, kulplu demir tencerede kuvvetli ateş üzerinde ve demire temas eden kısmı da kızaracak şekilde iyice pişirdikten sonra hamur tadı vermez.
Çerkezler sacyağı kullanmazlar. Tencereyi ocağın içinde daima asılı duran , istendiği kadar kaldırılıp indirilebilen ve "LEHUNÇTLEUXUNÇ" denen demir zincire asarak kaynatırlar. Pastayı karıştırmak için "BELAĞ" adını verdikleri küçük bir tahta ve düz kürek kullanırlar. Kadın tencereyi yere indirerek belağla güzelce karıştırarak tekrar asar. Bu şekilde bir kaç defa indirip bindirerek iyi bir şekilde pişmesine dikkat eder.
Pasta birlikte yenecek katığa göre sofranın üzerine daire veya yarım daire oluşturacak şekilde ince ve uzun olarak konur. Bazen de sofrada bulunacak her misafire göre ayrı ayrı konur. Bu şekil daha kibar sayılır.
Pasta yekpare ve daire şeklinde sofraya konursa birlikte yenecek "ŞİPSİ" yağda kızartılmaş ve üzerine tereyağı veya kaymak konmuş peynir, söğüş et ile yenmek üzere yapılan güzel salça pastanın ortasına oyulan çukura konur. Pişmiş et, kuru peynir ufak ufak doğranarak pastanın kenarına biraz batırılmak suretiyle konur.
Sulu katıklar, sahan ve kase içinde olarak yarım daire teşkil eden pastanın ortasına konur.
Pasta el ile lokma haline getirilerek yendiği için sofradan hemen önce eller sabunla yıkanır, temiz havlu ile kurulanır. Hizmet eden sağ eliyle ibriği, sol eliyle leğeni tutar ve dizlerinin üzerine çömelerek suyu döker. Misafirler el yıkamak için yerlerinden kaldırılmazlar. "APLEŞ" dedikleri havlu (peşkir) genellikle kızların ketenden yaptıkları uçları nakışlı, beyaz ve uzunca temiz havludur. Fakat yemek yerken kimse kucağına havlu koymaz. Dökerek yemek terbiyeye aykırı görülür.

ÇERKEZLER VE AİLE YAŞANTILARI

Çerkez aile yaşantısı diğer milletlere biraz garip gelir.Çünkü sosyal hayatları diğer milletlere göre farklıdır. Aile hayatının esası resmiyettir. Laubaliliği ve nezaketsizliği saygısızlık olarak kabul ederler. Fakat bu resmiyet ailede soğukluk ve esaret oluşturmaz. Bu resmi ve kibar hayata yabancı olanlar, bu resmiyetin güzel sonuçlarını takdir edemediklerinden çerkezleri ukala ve soğuk olarak yorumlarlar. Oysa böyle bir hayat öyle güzel ve doğal seyreder ki; ne kimseyi üzer, ne de sıkar. Tam tersi laubaliliğin getirmiş olduğu huzursuzluğu aileden uzaklaştırarak aile mutluluğunu perçinleştirir.

Kendi dillerinde "adige"olarak adlandırılan çerkezlerin ailelerinde bireyler arasında karşılıksız sevgi ve bağlılıksaygı ve neşe, bunlara bağlı olarak da huzur ve mutluluk vardır.

Çerkezlerin prensip edindikleri resmiyetin bir sebebide, kibarlığın ayrılmaz bir parçası olan ciddiyet ve ağır başlılığı aile içinde bile ihmal etmemek, mertliğe zarar verecek hareketlerden uzak kalmak ve nefis hakimiyetini elden bırakmamaktır. Bu resmi aile hayatında büyüyen çocuklar için aile hayatı bir erdemlilik okulu olur.

Aile reisi babadır. Baba, aile fertlerine ağır başlı ve şefkatli yaklaşır. Tüm bireyler babaya karşı saygılı ve itaatkar davranır.Daima kendi hakkını savunmak gibi aşırılığa kaçan davranışlarda bulunmaz. Karı koca arasındaki gerçek eşitliğin birbirini severek ve sayarak, sevinç ve kederleri , ümitleri paylaşarak gerçekleşeceğini çok iyi bilirler.

Çerkez erkeklerinde, diğer müslüman erkeklerinde olduğu gibi çok kadınla evlilik yoktur. Tek eşliliğin savunucusudurlar.Araplara benzeme hevesi ile yapılan çok evlilikler milli hayata aykırıdır.

Çerkezlerde kadına saygı fazladır. Hatta evlendikten sonra da kadın soyadını muhafaza edebilir.
Koca eşini adıyla çağırmaz. Kendi soyunun ismiyle çağırır. Örneğin eşi En Çok soyundan ise karısına "En Çok yapkh" diye hitap eder. Çünkü çerkezlerde kadına soyu ile hitap etmek bir saygı belirtisidir.
Harem dairesinde kalmak, kadınların etkisinde kalmak, kadınlarla konuşmak küçülme belirtisi olduğundan baba, gündüzleri misafir odasında oturur, orada yer içer ancak gece yatmak için yatak odasına geçer.
Babanın huzurunda aile fertlerinden karısı ve kızından başka kimse oturamaz, diğerleri saygıyla ayakta bekler. Karısı bile doğum yapmadan kocasının yanında oturamaz.
Baba, küçük çocuklarını öpüp okşayamaz, kucağına alamaz. Çerkez inanışına göre sevgi, sözle değil kalple olur. Bu yüzden aile fertlerine karşı olan sevgisini yılışık bir şekilde açığa vurmak büyük bir kabalıktır.
Narin vücudu, hassas kalbiyle kız çocukları evde misafir olarak görülür. Bu yüzden baba, kızına karşı oldukça anlayışlıdır. Erkek çocuklarına karşı olan muamelesi ise öğretmenin öğrencisine olan muamelesi gibidir. Onunla yüz göz olmaz. "Yavrum, ciğerim, canım" gibi uygunsuz sözcükler kullanmaz. Oğlunu karakter sahibi yapmak için serbest büyütür.
Çerkezler, çocuklardan körü körüne itaat istemezler. Bunun çocuk ruhunu öldüreceğini , korku ve dehşetin çocukta kişisel ve ruhsal çöküntüye sebep olacağını bildiklerinden bu noktaya aşırı hassasiyet gösterirler.

11 Mayıs 2008 Pazar

Çocukta Duygusal Zeka Gelişimi

Erken Çocuklukta Duygusal Zeka
Bu makale Personal Excellence dergisinde yayınlanmıştır.
Beyin çok küçük yaşta hızla geliştiği için ilk yılların geleceğe etkisi oldukça büyüktür, bu yıllarda sahip olunan deneyimler, yaşantılar, ilişkiler, çocuğun duygusal gelişimini, öğrenme yeteneğini ve gelecekteki yaşamında nasıl bir insan olacağını kalıcı olarak etkiler. Bu nedenle duygusal zekanın erken çocuklukta geliştirilmesi oldukça önemlidir.
Çocuğun duygusal zekasının gelişebilmesi için doğduğu günden itibaren sevgi ve ilgiye ve ihtiyaçlarının karşılanmasına gereksinimi vardır. Gerek fiziksel gerek duygusal ihtiyaçları karşılanan çocuk kendisini emniyette hisseder ve bu da onun stresle başetmesinde yardımcı olur.
Duyguların Önemi: Duygularımız doğal birer parçamızdır
Duygular davranışlarımızı etkiler ve yönlendirir.
İhtiyaçlarımız karşısında bizi uyarır.
Karar almamıza yardım eder.
Zorluklar karşısında direnmemize ve kuvvetli olmamıza yardım eder.
Heyecan ve istek duymamızı sağlar ve bizi hedefimize ulaştırır. Motive eder.
Duygular öğrenmemizi sağlar.
İnsanlarla iyi iletişim içinde olmamızı ve kendimizi iyi hissetmemizi sağlar.

Tek başına duygulara sahip olmak yeterli değildir. Hayatımızın her alanında etkili ve önemli olan duygularımızı akıllıca kullanabilmenin yolu "Duygusal Zeka" olarak adlandırılmaktadır. Duygularımızı akıllıca kullanmak bizi hayatta başarı, mutluluk ve iyi ilişkilere götürür. Bunun için kişinin kendisinin ve başkalarının duygularını anlayarak onları etkili bir şekilde kullanabilmeyi öğrenmesi oldukça önemlidir. Duygusal zekanın öğrenilmesi ailede, çok küçük yaşlarda başlar.

Duygusal zekası yüksek çocuklar yetiştirmek, çocuklara ne öğütlediğinize ya da ne öğrettiğinize bağlı değildir, onlarla nasıl ilişki içinde olduğunuzla ilgilidir. Yetişkinlerin çocuklar ile olan ilişkileri ve yaşamın ilk yıllarında onlara kazandırdıkları tecrübeler çocukların duygusal ve beyin gelişimlerinin yanı sıra onların gelecekteki tutum ve davranışları üzerinde de etkilidir.
Yapılan araştırmalar, çocuk dünyaya geldiğinde beyninde henüz birbirleriyle bağlantısı olmayan milyarlarca sinir hücrelerinin bulunduğunu göstermektedir. Sinir hücrelerinin birbirleriyle bağlantılarının oluşması, çocuğun içinde yaşadığı ortamdaki zihinsel, fiziksel ve duygusal uyarılar ve tepkilerle gerçekleşir. Beyin ilk üç sene içinde bir yetişkin beyninin 2/3 si kadar gelişir. Bu çok önemli zaman içersinde yaşanan negatif deneyimlerin ve stresin beyin gelişimi üzerinde olumsuz etkisi vardır. Fiziksel ve duygusal ihtiyaçların karşılanması, yaşanılan pozitif deneyimler çocuğun beyninin sağlıklı gelişmesini sağlar. Duygusal açıdan sağlıklı gelişen çocuklar gerek ergenlikte gerekse yetişkinliklerinde stresle baş edebilir, sosyal becerilere daha yatkın bireyler olarak yetişirler.
Beynin düşünen bölümü duygularımızdan yani beynin duygusal bölümünden etkilenir. Beynin düşünen ve duygusal bölümleri sürekli birbirleriyle iletişim halinde olup yaptığımız her şeyde birlikte çalışmaktadırlar. Dolayısıyla davranışlarımız, aldığımız kararlar, mutlu ve basarili olmamız duygusal becerilerimize bağlıdır.
Duygusal zeka öğelerinin ilk öğrenildiği yer aile ortamıdır. Çocukların kimlikleri ilk yıllardan başlayarak, beynin gelişmesinin sürdüğü ergenlik yıllarına kadar, hayatlarındaki insanların etkisiyle şekillenir. Çocukların kendilerini anlamaları ve tanımaları çevrelerinden gelen tepkilerle beslenir ve gelişir. Anne ve babanın çocuklarıyla arasında kurulan sıcak, güvene dayalı yakın ilişki ile çocuk, kendisini nasıl göreceğini, başkalarının kendi hislerine nasıl tepki vereceğini, hisleri hakkında nasıl düşünmesi gerektiğini ve başkalarının duygularını nasıl okuyup ifade edeceğini öğrenir.
Bebekliklerinden itibaren ihmal edilmiş, önemsenmemiş çocuklar kendilerini ve duygularını tanıma becerisinden yoksun, duygularını kontrol etmekte başarisiz, sinirli ve öfkeli ergenler ve yetişkinler olurlar.
Çocukluklarında duygusal zekaları için hiç bir yatırım yapılmadan büyüyen çocukların insanlarla olan ilişkileri bundan çok büyük zarar görür. Bu tip yetişkinler mutlu ve başarılı olamadıkları için hem kendileri hem de toplum için sorun olmaktadırlar. Duygusal açıdan sağlıklı yetişmeyen çocuklar ilerleyen yaşlarda, ergenlik çağında ve yetişkinlikte önüne geçilmesi zor, değiştirilmesi kolay olmayan alışkanlık ve problemlere sahip olmaktadırlar. (uyuşturucu kullanımı, sağlıksız ilişkiler, şiddete eğilim, stresle baş edememe, depresyon, intihar gibi). Bu nedenle anne ve babaların, eğitimcilerin ve çocuğun hayatında önemli olan diğer yetişkinlerin bilmeleri gereken çok önemli bir faktör, duygusal açıdan sağlıksız insanların yetişmesine erken çocuklukta engel olunabileceğidir.
Empati ile dinlenen, duygularına değer verilen, hisleri olduğu gibi kabul edilen çocuklar sadece bugün değil gelecekte de kendi hislerine güvenmeyi, duygularını kontrol edebilmeyi, insanlara empati ile yaklaşmayı ve günlük sorunlara çözüm bulmayı öğrenirler. Bu hayat boyu etkisini gösterecek kalıcı ve önemli bir güçtür.
Daha bebekliklerinden başlayarak duygusal açıdan sağlıklı yetişen çocuklar duygusal becerilere sahip olup,
Kendilerini daha iyi hissederler.
Şiddete eğilimleri olmaz ve empati duyguları gelişir.
Daha az davranış problemleri gösterirler.
Arkadaş etkisinde kalmazlar.
Çatışma anlaşmazlık gibi durumlara daha kolay çözüm yolu bulurlar.
Sigara, içki, uyuştururcu gibi kendilerine zararlı şeylere eğilimleri olmaz.
Çok sayıda arkadaşları vardır
Duygularını kontrol edebilir ve dürtüler karşısında iradelerine hakim olabilirler.
Dersleriyle ilgilidirler ve başarılıdırlar.
Duygusal ve fiziksel açıdan sağlıklı, mutlu ve başarılı olurlar.
Çocukların duygusal zekasını geliştirmek için:
Onların duygularının farkına varın.
Yaşadıkları negatif duyguları fırsat bilip onlara öğretin ve yakınlık kurun.
Empati ile dinleyin
Çocuğunuza duygularını ifade edebilmeleri için yardımcı olun.
Yaşadıkları olaylar karşısında problem çözebilmelerine yardımcı olun ve nasıl davranmaları gerektiğini öğretin.
Çocuğun bugünkü yaşantısı onun gelecekteki hayatına yansıyan geçmişini oluşturacaktır. Daha küçük yaşlardan duygularını tanıyıp onları etkili bir şekilde kullanmayı öğrenen çocuk, toplumun sağlıklı, mutlu, başarılı kendine güvenen, insanları seven ve onları anlayan ve şiddete eğilimi olmayan bir üyesi olacaktır. Bu nedenle ailede ve okullarda duygusal zeka eğitimine önem verilmesi oldukça önemlidir.

Benim Annem Özeldir

Ne zaman "Anneler Günü" gelse, hafızam beni 20-25 yıl öncesine götürür. Anneme duyduğum ve bir türlü gösteremediğim sevgimi, ona yılda bir kez de olsa aldığım küçük hediyelerle göstermeye çalıştığım çocukluk yıllarıma... Ne severdim ona hediye almayı. Çünkü annem ancak o zaman kendisini ne kadar çok sevdiğimi anlayabilecek sanırdım. Başka türlü sevgimi göstermeyi bilemiyor, deniyor ama bir türlü beceremiyordum. Bunu bana kimse öğretmemiş ve göstermemişti. Annem bile bana beni ne kadar sevdiğini gösteremedi. Çünkü ona da öğretilip gösterilmemişti. Ama ben her zaman onun yoğun sevgisini içimde hissettim. Hiç bir zaman da sevgisinden şüphe etmedim. Hatta anne olduktan sonra onu çok daha iyi anladım.
Benim annem hem çok özel bir kadın, hem de çok özel bir erkektir. Özel bir kadın; Çünkü babasız olarak tek başına yedi çocuk büyüttü. Hem de okuma yazması olmadan.
Benim annem özel bir erkek; çünkü elektrik, su faturalarını kendisi ödedi, devlet daireleri ve mahkemelerle tek başına uğraştı, odununu, kömürünü tek başına aldı ve taşıdı, evin tamir, boya, badana işlerini tek başına yaptı. Akşam eve geldi kadın oldu, gözlerini bozarcasına nakış yaptı, örgü ördü, çocuk büyüttü, sabah dışarı çıktı, erkek oldu, fabrikalarda işçi oldu, pancar tarlalarında kızgın güneş altında çapa sallayarak elleri nasırlaştı, yüzü kırışıklıklarla doldu.
70 li yılların çalkantılı dönemlerinde eli silahlı grupların elinden çocuklarını tek başına kurtardı, gece eve geciken çocuklarını aramaya tek başına çıktı. Düşünce suçundan tutuklanan evladı için tek başına gözyaşı döktü. Bütün bunları yaparken de gururundan asla ödün vermedi. Kimseye muhtaç olmadı. Kimseye derdini anlatmadı. Yedi çocuğunu alın teri ve emeğiyle hem anne hem baba rolüyle büyüttü. Evlendirdi, meslek sahibi yaptı. Yine görevi bitmedi. Bu kez aynı şekilde torunlarını büyüttü.
Büyük İstanbul depremini yaşadığında Yalova'daydı. Canını kurtarıp İstanbul'daki çocuklarını kurtarmaya gecelik ve yalın ayak, sabaha karşı evlatları için koşturdu.
Sonuç; yalnızlık. Şu an 75 yaşında. Hala tek başına hayat mücadelesi veriyor, çatı, balkon, kapı tamirini yine kendi yapıyor, elektrik, su ve telefon faturalarını yine kendisi ödüyor. Benim annem bu sonucu hak etmiyor. Ama gururu el oğlu ve el kızına muhtaç olmasına izin vermiyor.
Benim annem, yılın değil, çağın annesi. Benim annem, yılda bir kez hatırlanacak anne değil, ömür boyu unutulmaması gereken bir anne.
Seni çok seviyorum canım annem. Hep yanımda olmanı istiyorum. Seni hep mutlu etmek istiyorum canım annem. Sen bebekler gibi bakılıp şımartılmaya layıksın canım annem. Sen artık bunu hak ediyorsun. Senin evladın olmak bana çok gurur veriyor canım annem.
Kızın Ayten