17 Eylül 2008 Çarşamba

HALK BÖYLE İSTİYOR

HALK BÖYLE İSTİYOR
Sevgili oğlum,
Bugün tam on yedi yaşındasın.
Görüyorum ki artık,
Her şeyin farkındasın.
Ama ne zaman ararsam seni,
Ya diskoda,
Ya barda,
Ya da televizyon karşısındasın.

Haklısın oğlum!
Devir artık bu devir,
Sen de çemberini çağına göre çevir.
Senin neyine
Resim roman şiir.
Senin neyine
Sanat ve şair.
Ne diyor meşhur televizyon büyükleri;
Vur patlasın çal oynasın.
Devir artık bu devir
Nasılsa.

Son düğmesi de koptu insanlığın.
Vefa can çekişiyor arka sokaklarda,
Umut mendil sallıyor giden trenlerin ardından,
Onur, adres arıyor mezarlıklarda,
Dostluklar çöp tenekelerinde sahipsiz.
Ve anahtar teslimi aşklar
satılık köşe başlarında
Hem de üç kuruş mutluluklara. ..

Ama sen de haklısın!
Sana mı kaldı
Kurtarmak vatanı?
Sana mı kaldı
Uyandırmak yatanı?
Sana mı kaldı
Duvara yapıştırmak
Bu memleketi satanı?
Anasını ağlatanı....

Gel gör ki oğlum,
senin de kurtuluşun yok bu gidişten.
Ne etsen- ne yapsan
Bir düğün,
Bir bayram,
Bir lâle devri…

Hangi ekrana baksan,
Kim kiminle evleniyor,
Kim kiminle çıldırıyor
Kim kime daldan dala
Gelinim olur musun? Diyor,
Kimisi sahte gelin,
Kimisi zengin bir prens,
Kimisi de
insanlıktan bir yudum bir nefes,
Bekliyor da bekliyor…

Bak her gün ayrı bir kanalda
Bambaşka bir 'ünlüler çiftliği'
Her kanalda
şöhret olmanın dayanılmaz hafifliği.
Ve işte böyle pazara dökülüyor bir bir,
Herkesin yumak yumak ipliği.
Yıllar var ki oğlum birileri işte
Bizi hep böyle gözetliyor...

Ve sen de görüyorsun ki;
Bu sahneler
Bizi ne de güzel özetliyor.
Kimin umurunda yarınlar,
Kimin umurunda çocuklar,
Kimin umurunda
bu isyankar çığlıklar.
Bir kavgadır,Bir yarıştır,
Bir rezalettir gidiyor.

Kime sorsan
Cevaplar dünden hazır;
Halk böyle istiyor oğlum,
Halk böyle istiyor.
Gel gör ki,
Bir reyting uğruna
Ne 'güneşler batıyor' oğlum
Ne güneşler batıyor....

İNDİGO ÇOCUKLARI VE ZAMANE ÇOCUKLARI

İndigo çocuk kavramı, hiçbir bilimsel temele dayanmayan ve batıda yaşayan medyumlar tarafından gündeme getirilen bir kavramdır.
1982 yılında ilk defa indigo çocuklarından bahseden ve onları tanımlayan ilk kişi Nancy Ann Tappe’dir. Nancy Ann Tappe’e göre; İndigo çocuklar, olağan üstü davranışlar gösteren ve kendilerinden önceki nesillere göre daha üstün ve farklı nitelikler taşıyan ve 1980 li yıllarda dünyaya gelen çocuklardır. Daha sonra Lee Carroll, bir melekten vahiy aldığını ve bu meleğin kendisine indigo adında özel misyona sahip çocuklar hakkında bilgiler verdiğini iddia eder. Bu iddialara göre indigo çocukların özellikleri şu şekilde açıklanmıştır:
1-Çok erken veya çok geç konuşurlar.

2-Genellikle de hiper aktif olurlar.
3-Yetişkin tavırlar sergiler ve bireyselliklerinin farkındadırlar.
4-Oldukça ukala davranışlarda bulunurlar.
5-Çoğu kez sorunlu ve başa çıkılması zor çocuklardır.
6-Asalet duygusuyla dünyaya gelirler. Birer erişkin asil gibi davranırlar.
7-Sabırsızlardır.
8-Yüksek duyarlılığa sahiptirler.
9-Savaşçı bir ruha sahiptirler.
10-Öfkeli ruh yapısına, ciddi ve ağır bakışlara sahiptirler.
11-Kendi yaşıtlarıyla anlaşamazlar. Onlarla aynı etkinlikte bulunmak istemezler.
12-Kendi aralarında çok iyi anlaşırlar ve uyum içinde hareket ederler.
13-Diğer çocuklara oranla daha keskin bir zekaya sahiptirler.
14-Öğretmenlerinden daha ileri oldukları için derslerde sıkılırlar ve dinlemiyormuş gibi gözükürler.
15-Duygularını rahatlıkla dile getirebilirler. Çekinmeden karşısındakinin hatasını yüzüne söyleyebilirler.
16-Yönetilmekten ve baskı altında tutulmaktan hoşlanmazlar.
17-Çevrelerinde “arsız çocuk” diye nitelendirilirler.
18-Kendilerini sosyal izolasyona uğramış hissederler.
19-Çabuk kandırılamazlar.
Batılı medyumlara göre indigo çocukları yetişkinlik çağlarında, insanlık için çok önemli düşünceler öne sürebilir ve büyük kararlar verebilirler. Şöyle ki;
1-Dünyada baş gösteren
-küresel ısınma
-ekolojik tahribat
-iklim değişimleri
-tükenme noktasına gelen kaynaklar gibi ciddi sorunların çözümünü arayacak
2-insanlık tarihi ile başlayan savaşların olmaması için gayret gösterecek
3-İnsanlar arası sevgi ve hoş görü bağlarının güçlenmesi için gayret gösterecek birer lider olabilecekler
4-İnsanlar arası ilişkilerin temeline sevgi tohumları ekecekler.
5-İnsanlığa zarar veren düşünce ve sistemlerin faaliyetlerini durdurmaya ve etkilerini azaltmaya çalışacaklar.
6-Gelecekteki yeni dünya düzeninin birer kurucusu olacaklar.
7-Genlerinde mevcut olan gizli güç ve yetenekler zamanla kendiliğinden ortaya çıkacak. Çünkü onlar yer yüzüne özel olarak gönderilmiş görevlilerdir.
İşte batılı böyle diyor. Peki biz Türkler ne diyoruz? “Zamane çocuğu” Daha anlamlı ve gerçekçi bir ifade. Aynı zamanda yukarda sayılan tüm özellikleri de gösteriyorlar. Peki neden mi bu özelliklere sahipler? Sayalım:
1-Zamane çocukları problemli ve hiperaktif çocuklardır; çünkü sürekli evde ve dört duvar arasında yaşıyorlar. Bizler gibi enerjilerini sokakta harcayamıyorlar.
2-Akranları ile anlaşamazlar; çünkü okul çağına kadar ebeveynleri ile iletişim halindeler.
3-Ukala ve çok bilmiş bir halleri, derin bakışları vardır; çünkü yetişkinlerin konuşma biçimi ile jest ve mimiklerini taklit ederler.
4-Gördükleri yanlışları cesurca dile getiriler; çünkü sürekli aşağılanmıyorlar, baskıcı ve şiddete dayalı yöntemler kullanılmıyor.
5-İsteklerini zorla kabul ettirmeye çalışırlar; çünkü her istedikleri anında yerine getirilerek şımartılıyorlar.
6-Kolay kandırılamazlar; çünkü 7-8 kardeş arasında sıkışıp sevgi ve ilgiden mahrum kalmadan büyüyorlar.
7-Duygularını rahatlıkla ifade edebiliyorlar; çünkü kendilerini özgürce ifade etme imkanı tanınıyor.
Sonuç olarak eğer çocukta üstün ve özel bir potansiyel görülüyorsa, doğru biçimde yönlendirilmeli, İndigo çocuğu diye nasıl olsa bir gün yeteneklerinin kendiliğinden ortaya çıkmasını bekleyerek hiçbir önlem almamak büyük bir yanlıştır.
Bazı ebeveynler, hiç yerinde duramayan, koltukların tepelerinden atlayan, hiçbir isteği geri çevrilmeyen son derece şımartılan ve çok sayıda problemle davranış göstererek uyum sorunu yaşayan çocuklarının bu durumlarından oldukça memnunlar ve hiçbir rahatsızlık duymamaktadırlar. Çünkü onlara göre çocukları indigo çocuğu ya da kristal çocuktur.
ZAMANE ÇOCUKLARINA YAKLAŞIM TARZI NASIL OLMALIDIR?
1-İlerlemeleri için destek olunmalı. Cesaretlendirilmeli.
2-Merak duyguları desteklenmeli.
3-Çocuk muamelesi yapılmamalı. Yetişkin gibi davranılmalı.
4-Fikirlerine saygı duyulmalı.
5-Anlattıkları saçma bile olsa sonuna kadar dinlenmeli.
6-Gerekli kadar sevgi verilmeli ve bu sevgi, davranışlarla desteklenmeli.
7-Emir ve nasihat vermekten kaçınılmalı.
8-Onlara iyi bir model olunmalı.
9-Eğitim süreci desteklenmeli, takip edilmeli.
10-Şiddet uygulanmamalı.
11-Onur kırıcı söz ve davranışlardan kaçınılmalı.
12-Sorunların üstesinden gelebilmeleri için birden çok çözüm yolu sunulmalı.
13-Enerjilerini harcayabilecekleri sosyal etkinliklere yönlendirilmeli.

Kaynak: Genç gelişim dergisi

HAVA , SU , KARA ORTAMLARI ve BARINDIRDIKLARI CANLILAR

Çevremizdeki canlı varlıklar değişik ortamlarda yaşamaktadır. Her canlı belli koşullar taşıyan ortamlarda yaşamını sürdürmektedir. Hava , su ve güneş bütün canlılar için gereklidir.
Bitki ve hayvanların yaşayabilmesi de çevre koşullarına bağlıdır. Deniz , göl ve akarsular olmasaydı balıklar yaşayamazdı. Ormanlar olmasaydı yabani hayvanlar barınamazdı. Güneş olmasaydı yeşil bitkiler kendileri için gerekli besinleri yapamazdı.
Canlılar içinde yaşadıkları ortamın koşullarına uyum gösterirler. Örneğin suda yaşayan hayvanların solungaçları vardır. Bu solungaçlar yardımı ile solunum yaparlar. Karada yaşayan hayvanlar da bulundukları ortama göre uyum sağlarlar. Örneğin ; su kenarlarında yaşayan kurbağalar yeşil renklidir. Hayvanların renkleri ve görünümleri mevsimlere göre de değişiklik gösterir. Örneğin tavşanların tüylerinin rengi kış mevsiminde beyaz , sonbaharda ise kahverengiye dönüşür.
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun ortamlar gereklidir. Canlıların yaşama ortamlarında önce temiz hava , su ve toprak olmalıdır. Bunların bulunmadığı ortamlarda canlıların yaşaması ve çoğalması mümkün değildir.
Yeryüzünde canlılar hava , su ve kara ortamlarında yaşarlar. Gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar , bakteriler havada yaşayabilirler . Bazı bitki ve hayvanlarda suda yaşar . Balık , balina , yunus , midye , yengeç , istakoz suda yaşayan hayvanlardandır . Nilüfer , su kamışı , su yosunu , pirinç suda yaşayan bitkilerdir. Aslan , kaplan , koyun , keçi gibi canlılar karada yaşayan hayvanlara örnektir. Meşe , kayın , kavak gibi bitkiler de karada yaşar. Bazı canlılarda hem karada hem de suda yaşarlar. Ördek , fok , penguen , kurbağa bu tür canlılara örnektir.

CANLI VARLIKLARI , CANSIZ VARLIKLARDAN AYIRAN ÖZELLİKLER

Canlı varlıkları cansız varlıklardan ayıran bir takım özellikler vardır. Bunlar :
-Canlı varlıklar doğar , beslenir , büyür , çoğalır ve ölürler . Cansız varlıklarda böyle bir özellik yoktur.
-Canlı varlıklar hareket ederler. Hayvanlar yer değiştirerek hareket eder , bitkiler ise ışığa , suya doğru yönelirler cansız varlıklar hareket edemezler.
-Canlı varlıkların belli bir şekli ve büyüklüğü vardır. Bu şekil ve büyüklük canlı türüne göre çeşitlilik gösterir. Cansızların belli bir şekil ve büyüklüğü yoktur.
-Bütün canlılar soylarının devamı için ürerler. Cansızlarda böyle bir özellik yoktur .

HAVA , SU , KARA ORTAMLARI ve BARINDIRDIKLARI CANLILAR

Çevremizdeki canlı varlıklar değişik ortamlarda yaşamaktadır. Her canlı belli koşullar taşıyan ortamlarda yaşamını sürdürmektedir. Hava , su ve güneş bütün canlılar için gereklidir.
Bitki ve hayvanların yaşayabilmesi de çevre koşullarına bağlıdır. Deniz , göl ve akarsular olmasaydı balıklar yaşayamazdı. Ormanlar olmasaydı yabani hayvanlar barınamazdı. Güneş olmasaydı yeşil bitkiler kendileri için gerekli besinleri yapamazdı.
Canlılar içinde yaşadıkları ortamın koşullarına uyum gösterirler. Örneğin suda yaşayan hayvanların solungaçları vardır. Bu solungaçlar yardımı ile solunum yaparlar. Karada yaşayan hayvanlar da bulundukları ortama göre uyum sağlarlar. Örneğin ; su kenarlarında yaşayan kurbağalar yeşil renklidir. Hayvanların renkleri ve görünümleri mevsimlere göre de değişiklik gösterir. Örneğin tavşanların tüylerinin rengi kış mevsiminde beyaz , sonbaharda ise kahverengiye dönüşür.
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun ortamlar gereklidir. Canlıların yaşama ortamlarında önce temiz hava , su ve toprak olmalıdır. Bunların bulunmadığı ortamlarda canlıların yaşaması ve çoğalması mümkün değildir.
Yeryüzünde canlılar hava , su ve kara ortamlarında yaşarlar. Gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar , bakteriler havada yaşayabilirler . Bazı bitki ve hayvanlarda suda yaşar . Balık , balina , yunus , midye , yengeç , istakoz suda yaşayan hayvanlardandır . Nilüfer , su kamışı , su yosunu , pirinç suda yaşayan bitkilerdir. Aslan , kaplan , koyun , keçi gibi canlılar karada yaşayan hayvanlara örnektir. Meşe , kayın , kavak gibi bitkiler de karada yaşar. Bazı canlılarda hem karada hem de suda yaşarlar. Ördek , fok , penguen , kurbağa bu tür canlılara örnektir.

TANIDIĞIMIZ CANLILARDA HANGİ ORTAK ÖZELLİKLER VAR ?

Canlı varlıkların tümünde görülen canlılık özelliklerine canlıların ortak özellikleri denir. Beslenme , büyüme , hareket etme , solunum , boşaltım , çoğalma ve hücrelerden oluşma bütün canlılarda bulunan ortak özelliklerdendir. Şimdi bunları sırasıyla inceleyelim.

CANLILARDA BESLENME :

Besinler , canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereklidir. Bütün canlılar büyüyüp , gelişmek , hareket etmek ve çoğalmak için beslenirler. Bütün bunlar için gereken enerji yenen besinlerden sağlanır.
Bitkiler besinlerini kendileri yaparlar. Suda erimiş olarak bulunan besin maddelerini kökleri ile toplarlar , güneş ışınlarının yardımıyla bunları yapraklarında besine dönüştürürler. Hayvanlar ise hazır besinlerle beslenirler . Hayvanların bir kısmı otla , bir kısmı etle , bir kısmı ise hem ot hem de etle beslenirler . Ot yiyerek beslenen hayvanlara otobur , etle beslenen hayvanlara ise etobur adı verilir.
Sığır , koyun , keçi , tavşan , at , eşek , geyik , fil , zürafa gibi hayvanlar otla beslenir. Kartal , aslan , çakal , kurt , balıkçıl kuşlar gibi hayvanlar ise etle beslenir. Böceklerin bir bölümü , yılan , kaplumbağa , kertenkele , maymun , ayı gibi hayvanlar ise hem ot hem de etle beslenir.
Tavuk , ördek , hindi , güvercin , gibi hayvanlar otla ( bitkilerle ) bazı durumlarda ise böcek ve solucan gibi hayvanları yiyerek ( etle ) beslenebilirler.

CANLILARDA BÜYÜME ve GELİŞME

Bütün canlılar doğar , büyür ve gelişir. Büyüme canlıyı oluşturan hücrelerin sayısının artması olarak tanımlanır. Bu olay beslenme sayesinde olur.
Bitkilerin büyümesi tohumun toprakta çimlenmesi ile başlar. Çimlenen tohumlar bir süre sonra fide haline gelir. Filelerde zaman içinde yetişkin bir bitkiye dönüşür. Hayvanlar doğdukları andan itibaren gelişmeye başlar . Zaman içinde hücre sayıları artar . Hayvanlar gerekli besin maddelerini bulurlarsa daha çabuk büyürler.
Canlılar gelişerek büyüdüklerinde bir süre sonra çoğalma özelliği kazanırlar.


CANLILARDA İRKİLME

İrkilme canlı varlıkların uyarıcılara karşı gösterdiği tepkidir. Örneğin elimize bir toplu iğne batacak olsa elimizi hızla çekeriz. Bu olay bir irkilmedir. Aynı şekilde hayvanlar , ses duyduklarında bir tehlikeye uğramamak için kaçar veya saklanırlar.

CANLILARDA HAREKET

Her canlı besin bulabilmek , düşmanlarından korunmak ve rahat bir yaşam sürmek için hareket eder. Canlı varlıkların yer ve yön değiştirmelerine hareket denir. Bitkiler kökleriyle toprağa bağlı oldukları için yapraklarını , çiçeklerini ve gövdelerini hareket ettirebilir. Bitkilerin yaprakları ve dalları Güneş’e doğru , kökleri ise toprak altında suya doğru yönelir. Hayvanlar yürüyerek , koşarak , sürünerek veya uçarak hareket ederler.

CANLILARDA SOLUNUM

Canlıların hareket edebilmeleri için enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu enerji besin maddelerinin vücutta yakılmasıyla oluşur. Canlılar solunum sırasında havadan aldıkları oksijenle hücrelerindeki besinleri yakarak , enerjiye çevirirler. Solunum olayıyla üretilen enerji hareket etmek , çoğalmak ve yaşamak için kullanılır. İnsanlarda solunum organı akciğerlerdir. Balıklar ise solungaçları ile solunum yaparlar. Bitkilerin solunum organı yapraklardır. Bazı hayvanlar ise derileri yardımıyla solunum yaparlar.

CANLILARDA BOŞALTIM

Boşaltım , vücutta oluşan zararlı maddelerin dışarı atılması olayıdır. İnsanların boşaltım organı böbreklerdir. Kanımızda zamanla oluşan vücudumuza zararlı maddeler böbrekler tarafından süzülerek dışarı atılır. Ayrıca derimizde zararlı maddelerin dışarı atılmasında terleme yoluyla yardımcı olur. Kandaki zararlı maddeler dışkı yoluyla vücut dışına atılır. Bitkiler yaprakları sayesinde zararlı maddeleri atarlar.

CANLILARDA ÇOĞALMA

Büyüyüp gelişen canlılar belirli bir olgunluğa erişince , kendilerine benzeyen yavrular meydana getirirler. Bu olaya üreme denir. Canlılar üreme yoluyla soylarını devam ettirirler. Hayvanlar yumurtlayarak veya doğurarak çoğalır. Bazı bitkiler ise tohumla çoğalırlar.



HAVA , SU , KARA ORTAMLARI ve BARINDIRDIKLARI CANLILAR

Çevremizdeki canlı varlıklar değişik ortamlarda yaşamaktadır. Her canlı belli koşullar taşıyan ortamlarda yaşamını sürdürmektedir. Hava , su ve güneş bütün canlılar için gereklidir.
Bitki ve hayvanların yaşayabilmesi de çevre koşullarına bağlıdır. Deniz , göl ve akarsular olmasaydı balıklar yaşayamazdı. Ormanlar olmasaydı yabani hayvanlar barınamazdı. Güneş olmasaydı yeşil bitkiler kendileri için gerekli besinleri yapamazdı.
Canlılar içinde yaşadıkları ortamın koşullarına uyum gösterirler. Örneğin suda yaşayan hayvanların solungaçları vardır. Bu solungaçlar yardımı ile solunum yaparlar. Karada yaşayan hayvanlar da bulundukları ortama göre uyum sağlarlar. Örneğin ; su kenarlarında yaşayan kurbağalar yeşil renklidir. Hayvanların renkleri ve görünümleri mevsimlere göre de değişiklik gösterir. Örneğin tavşanların tüylerinin rengi kış mevsiminde beyaz , sonbaharda ise kahverengiye dönüşür.
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun ortamlar gereklidir. Canlıların yaşama ortamlarında önce temiz hava , su ve toprak olmalıdır. Bunların bulunmadığı ortamlarda canlıların yaşaması ve çoğalması mümkün değildir.
Yeryüzünde canlılar hava , su ve kara ortamlarında yaşarlar. Gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar , bakteriler havada yaşayabilirler . Bazı bitki ve hayvanlarda suda yaşar . Balık , balina , yunus , midye , yengeç , istakoz suda yaşayan hayvanlardandır . Nilüfer , su kamışı , su yosunu , pirinç suda yaşayan bitkilerdir. Aslan , kaplan , koyun , keçi gibi canlılar karada yaşayan hayvanlara örnektir. Meşe , kayın , kavak gibi bitkiler de karada yaşar. Bazı canlılarda hem karada hem de suda yaşarlar. Ördek , fok , penguen , kurbağa bu tür canlılara örnektir.

CANLI VARLIKLARI , CANSIZ VARLIKLARDAN AYIRAN ÖZELLİKLER

Canlı varlıkları cansız varlıklardan ayıran bir takım özellikler vardır. Bunlar :
-Canlı varlıklar doğar , beslenir , büyür , çoğalır ve ölürler . Cansız varlıklarda böyle bir özellik yoktur.
-Canlı varlıklar hareket ederler. Hayvanlar yer değiştirerek hareket eder , bitkiler ise ışığa , suya doğru yönelirler cansız varlıklar hareket edemezler.
-Canlı varlıkların belli bir şekli ve büyüklüğü vardır. Bu şekil ve büyüklük canlı türüne göre çeşitlilik gösterir. Cansızların belli bir şekil ve büyüklüğü yoktur.
-Bütün canlılar soylarının devamı için ürerler. Cansızlarda böyle bir özellik yoktur .

HAVA , SU , KARA ORTAMLARI ve BARINDIRDIKLARI CANLILAR

Çevremizdeki canlı varlıklar değişik ortamlarda yaşamaktadır. Her canlı belli koşullar taşıyan ortamlarda yaşamını sürdürmektedir. Hava , su ve güneş bütün canlılar için gereklidir.
Bitki ve hayvanların yaşayabilmesi de çevre koşullarına bağlıdır. Deniz , göl ve akarsular olmasaydı balıklar yaşayamazdı. Ormanlar olmasaydı yabani hayvanlar barınamazdı. Güneş olmasaydı yeşil bitkiler kendileri için gerekli besinleri yapamazdı.
Canlılar içinde yaşadıkları ortamın koşullarına uyum gösterirler. Örneğin suda yaşayan hayvanların solungaçları vardır. Bu solungaçlar yardımı ile solunum yaparlar. Karada yaşayan hayvanlar da bulundukları ortama göre uyum sağlarlar. Örneğin ; su kenarlarında yaşayan kurbağalar yeşil renklidir. Hayvanların renkleri ve görünümleri mevsimlere göre de değişiklik gösterir. Örneğin tavşanların tüylerinin rengi kış mevsiminde beyaz , sonbaharda ise kahverengiye dönüşür.
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için uygun ortamlar gereklidir. Canlıların yaşama ortamlarında önce temiz hava , su ve toprak olmalıdır. Bunların bulunmadığı ortamlarda canlıların yaşaması ve çoğalması mümkün değildir.
Yeryüzünde canlılar hava , su ve kara ortamlarında yaşarlar. Gözle görülemeyecek kadar küçük canlılar , bakteriler havada yaşayabilirler . Bazı bitki ve hayvanlarda suda yaşar . Balık , balina , yunus , midye , yengeç , istakoz suda yaşayan hayvanlardandır . Nilüfer , su kamışı , su yosunu , pirinç suda yaşayan bitkilerdir. Aslan , kaplan , koyun , keçi gibi canlılar karada yaşayan hayvanlara örnektir. Meşe , kayın , kavak gibi bitkiler de karada yaşar. Bazı canlılarda hem karada hem de suda yaşarlar. Ördek , fok , penguen , kurbağa bu tür canlılara örnektir.

TANIDIĞIMIZ CANLILARDA HANGİ ORTAK ÖZELLİKLER VAR ?

Canlı varlıkların tümünde görülen canlılık özelliklerine canlıların ortak özellikleri denir. Beslenme , büyüme , hareket etme , solunum , boşaltım , çoğalma ve hücrelerden oluşma bütün canlılarda bulunan ortak özelliklerdendir. Şimdi bunları sırasıyla inceleyelim.

CANLILARDA BESLENME :

Besinler , canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gereklidir. Bütün canlılar büyüyüp , gelişmek , hareket etmek ve çoğalmak için beslenirler. Bütün bunlar için gereken enerji yenen besinlerden sağlanır.
Bitkiler besinlerini kendileri yaparlar. Suda erimiş olarak bulunan besin maddelerini kökleri ile toplarlar , güneş ışınlarının yardımıyla bunları yapraklarında besine dönüştürürler. Hayvanlar ise hazır besinlerle beslenirler . Hayvanların bir kısmı otla , bir kısmı etle , bir kısmı ise hem ot hem de etle beslenirler . Ot yiyerek beslenen hayvanlara otobur , etle beslenen hayvanlara ise etobur adı verilir.
Sığır , koyun , keçi , tavşan , at , eşek , geyik , fil , zürafa gibi hayvanlar otla beslenir. Kartal , aslan , çakal , kurt , balıkçıl kuşlar gibi hayvanlar ise etle beslenir. Böceklerin bir bölümü , yılan , kaplumbağa , kertenkele , maymun , ayı gibi hayvanlar ise hem ot hem de etle beslenir.
Tavuk , ördek , hindi , güvercin , gibi hayvanlar otla ( bitkilerle ) bazı durumlarda ise böcek ve solucan gibi hayvanları yiyerek ( etle ) beslenebilirler.

CANLILARDA BÜYÜME ve GELİŞME

Bütün canlılar doğar , büyür ve gelişir. Büyüme canlıyı oluşturan hücrelerin sayısının artması olarak tanımlanır. Bu olay beslenme sayesinde olur.
Bitkilerin büyümesi tohumun toprakta çimlenmesi ile başlar. Çimlenen tohumlar bir süre sonra fide haline gelir. Filelerde zaman içinde yetişkin bir bitkiye dönüşür. Hayvanlar doğdukları andan itibaren gelişmeye başlar . Zaman içinde hücre sayıları artar . Hayvanlar gerekli besin maddelerini bulurlarsa daha çabuk büyürler.
Canlılar gelişerek büyüdüklerinde bir süre sonra çoğalma özelliği kazanırlar.


CANLILARDA İRKİLME

İrkilme canlı varlıkların uyarıcılara karşı gösterdiği tepkidir. Örneğin elimize bir toplu iğne batacak olsa elimizi hızla çekeriz. Bu olay bir irkilmedir. Aynı şekilde hayvanlar , ses duyduklarında bir tehlikeye uğramamak için kaçar veya saklanırlar.

CANLILARDA HAREKET

Her canlı besin bulabilmek , düşmanlarından korunmak ve rahat bir yaşam sürmek için hareket eder. Canlı varlıkların yer ve yön değiştirmelerine hareket denir. Bitkiler kökleriyle toprağa bağlı oldukları için yapraklarını , çiçeklerini ve gövdelerini hareket ettirebilir. Bitkilerin yaprakları ve dalları Güneş’e doğru , kökleri ise toprak altında suya doğru yönelir. Hayvanlar yürüyerek , koşarak , sürünerek veya uçarak hareket ederler.

CANLILARDA SOLUNUM

Canlıların hareket edebilmeleri için enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu enerji besin maddelerinin vücutta yakılmasıyla oluşur. Canlılar solunum sırasında havadan aldıkları oksijenle hücrelerindeki besinleri yakarak , enerjiye çevirirler. Solunum olayıyla üretilen enerji hareket etmek , çoğalmak ve yaşamak için kullanılır. İnsanlarda solunum organı akciğerlerdir. Balıklar ise solungaçları ile solunum yaparlar. Bitkilerin solunum organı yapraklardır. Bazı hayvanlar ise derileri yardımıyla solunum yaparlar.

CANLILARDA BOŞALTIM

Boşaltım , vücutta oluşan zararlı maddelerin dışarı atılması olayıdır. İnsanların boşaltım organı böbreklerdir. Kanımızda zamanla oluşan vücudumuza zararlı maddeler böbrekler tarafından süzülerek dışarı atılır. Ayrıca derimizde zararlı maddelerin dışarı atılmasında terleme yoluyla yardımcı olur. Kandaki zararlı maddeler dışkı yoluyla vücut dışına atılır. Bitkiler yaprakları sayesinde zararlı maddeleri atarlar.

CANLILARDA ÇOĞALMA

Büyüyüp gelişen canlılar belirli bir olgunluğa erişince , kendilerine benzeyen yavrular meydana getirirler. Bu olaya üreme denir. Canlılar üreme yoluyla soylarını devam ettirirler. Hayvanlar yumurtlayarak veya doğurarak çoğalır. Bazı bitkiler ise tohumla çoğalırlar.



DOĞA ve TOPRAK

Toprak ; üzerinde ve içinde bitkilerin , hayvanların yaşadığı , beslendiği , barındığı doğanın cansız bir parçasıdır. Canlıların ihtiyaç duyduğu besin maddeleri toprakta bulunur. Bitkiler toprakta bulunan maddeleri kullanarak kendi besinlerini yaparlar .
Toprak kayaların ufalanarak , parçalanmasıyla oluşur. İçine bitkisel ve hayvansal atıkların karışmasıyla verimli hale ( tarım yapılabilecek hale ) gelir. Yeryüzünün çeşitli bölgelerinden alınacak topraklar incelenirse bunların birbirinden farklı olduğu görülür. Toprağın içinde kum , kil , kireç ve humus denilen maddeler bulunur. Toprak içinde bulundurduğu bu maddelere göre adlandırılır. Örneğin yapısında bol miktarda kil bulunan toprağa killi toprak , kireç bulunan toprağa da kireçli toprak adı verilir.
Karada yaşayan canlılar için toprağın önemi çok büyüktür. Köyler , şehirler , dağlar , nehirler toprak üzerindedir. Toprakların bir bölümü yerleşim alanı , bir bölümü tarım alanı bir bölümü ise orman ve otlaklarla kaplıdır. İnsanlar kendileri için gerekli besinleri toprakta yetiştirirler. Toprak aynı zamanda bitkiler ve hayvanlar içinde besin kaynağıdır.
Sonuç olarak toprak canlılar için bir yaşam kaynağıdır. Yeryüzünde 5 cm kalınlığında bir toprağın oluşabilmesi için yaklaşık 4.000 – 5.000 yıl geçmesi gerekir. Bu da toprağın ne kadar değerli bir varlık olduğunu gösteriyor. Bu kadar uzun zaman içinde oluşan toprağı korumazsak kısa sürede kirlenir ya da yok olur.

SU YAŞAMDIR

SUYUN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ
Yeryüzündeki bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için suya ihtiyaçları vardır. İnsan vücudunun büyük bir bölümünü su oluşturur. Kanımızın yüzde doksanı sudur. Yediğimiz besinler suda eridikten sonra sindirilir. Bitkiler de kendileri için gerekli besinleri kökleri vasıtayla suda erimiş olarak alır. Canlıların kullandıkları sular yer altı ve yer üstü su kaynaklarından elde edilir. Bu sular baraj yada göllerde biriktirilerek içme suyu olarak kullanılır. Günümüzde kirli atıklar sularımızı kirletmektedir. Bu da canlıları olumsuz yönde etkiler . Birçok hastalığın ortaya çıkmasına neden olur.

SUYUN DOĞADAKİ ÇEVRİMİ
Doğada su ; katı , sıvı ve gaz olmak üzere üç halde bulunur. Yeryüzündeki sular güneş ışınlarının etkisiyle ısınarak buharlaşır ( gaz haline döner ) . Buharlaşan su yükselerek bulutları oluşturur. Bulutlar gaz halinde bulunan sudan başka bir şey değildir. Bulutlar rüzgârın etkisiyle hareket ederken , soğuk bir hava tabakasına rastladıklarında tekrar sıvı hale döner ( yoğunlaşma ) ve yağmur olarak yeryüzüne yağar . Buna suyun yer ile gök arasında dolanımı denir .

SUYUN DOĞADA BULUNUŞ BİÇİMLERİ
Dünyamızı saran hava tabakasındaki su buharının soğuyarak hal değiştirmesi sonucu yağmur , kar , çiğ , kırağı denilen yağış biçimleri ortaya çıkar. Şimdi bunları teker teker inceleyelim.

YAĞMUR : Bulutları oluşturan su buharının soğuyarak gaz halinden , sıvı hale geçmesi sonucu yağmur damlacıkları oluşur .
KAR : Havanın soğuk olduğu günlerde su damlacıklarının katı duruma geçerek erimeden yere düşmesi olayına kar yağışı adı verilir.
DOLU : Yağmur damlalarının kuvvetli esen rüzgârla , daha soğuk hava tabakalarına itilerek donması olayına dolu adı verilir. Dolu taneleri kar tanelerine göre daha büyük ve daha serttir. Bunun sebebi yağmur taneciklerinin hızlı bir şekilde katı hale dönüşmesidir.
ÇİĞ : Havadaki su buharının gecenin serinliği ile bitkiler üzerinde sıvı hale geçmesi olayına ( yoğunlaşmasına ) çiğ adı verilir.
KIRAĞI : Çiğ taneciklerinin soğuk gecelerde donarak , yeryüzünde ince bir kar tabakası oluşturmasına kırağı denir.




SUYUN DOĞADA BULUNDUĞU ORTAMLAR

Dünyadaki sular yeryüzü ve yer altı suları olmak üzere ikiye ayrılır. Denizler , göller , nehirler , dereler ve benzerleri yeryüzü sularını meydana getirirler. Kaynaklar , artezyenler kaplıcalar ise yer altı sularını oluştururlar . Şimdi bunlar hakkında bilgiler edinelim

YERALTI SULARI :
Yer kabuğunu oluşturan toprak ve kayaların yapısı birbirinden farklıdır. Yerkabuğunun bazı bölümleri suyu geçiren bazı bölümleri ise geçirmeyen yapıdadır. Yağmur suları suyu geçiren tabakalardan geçerek yerin derinliklere kadar iner. Bu su , suyu geçirmeyen bir tabaka ile karşılaşırsa orada birikmeye başlar. Böylece yer altı su yatakları oluşur. Bu su yataklarının bulunduğu bölgelere kuyular açılarak , yer altında bulunan sular yer yüzüne çıkarılır ve çeşitli amaçlarla kullanılır.

KAYNAK SULARI :
Eğimli arazilerden veya dağ eteklerinden kendiliğinden yer yüzüne çıkan suları kaynak suları adı verilir.

ARTEZYENLER :
Yüksek bölgelere ( dağ ve tepeler ) yağan yağmur ve kar suları , suyu geçirmeyen iki tabaka arasına sıkıştığı zaman orada birikir ve sıkıştıkları bölgeye basınç ( kuvvet ) uygularlar. Bu tip yerlerde açılacak kuyular sayesinde yer altında bulunan sular kendiliğinden yer yüzüne doğru fışkırır. Açılan bu kuyulara artezyen kuyuları adı verilir.
Kullandığımız suların çoğunu yer altı sularından sağlamaktayız. Bu yüzden yer altı su kaynaklarını çok dikkatli kullanmak zorundayız. Bu kaynaklar kirletilmezse uzun yıllar sağlıklı içme suları elde edebiliriz. Yer altı sularının yetersiz olduğu bölgelerde özellikle büyük şehirlerde barajlardan ve göllerden içme suyu elde edilir. Dağlardan ve ormanlardan çıkan kaynak suları da oldukça temizdir. Bu kaynakların uzun yıllar kullanılması için önlemler alınmalı , yer altı ve yer üstü su kaynaklarının bulunduğu bölgeler yerleşime kapatılarak korunması sağlanmalıdır.

CANSIZ DOĞADA NELER VAR?

İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ DOĞA

İçinde yaşadığımız doğa canlı ve cansız varlıklardan oluşur. Bu varlıkların sayısı oldukça çoktur. Doğan , gelişen , büyüyen , kendisine benzer yavrular oluşturan ve ölen varlıklar canlı varlıklardır. İnsanlar hayvanlar ve bitkiler canlı varlıklardır. Doğmayan , büyümeyen , çoğalamayan , bir etki olmadan hareket edemeyen varlıklar ise cansız varlıklardır. Taş , toprak , kağıt , masa , hava , su cansız varlıklara örnektir.
Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için başka canlılara ihtiyaç duyarlar. Hiçbir canlı çevresinden ve diğer canlılardan uzak ve bağımsız yaşayamaz.
HAVASIZ YAŞANMAZ
Canlıların yaşayabilmesi için hava , su ve besin gereklidir. Besin ve su olmadan bir süre yaşanabilir. Hava olmadan bitki , hayvan ve insanların yaşaması imkansızdır. Ay ve diğer gezegenlerde yaşam olmamasının sebebi havanın bulunmamasıdır. Yaşadığımız her yer hava ile kaplıdır. Dünyamızı çevresini saran bu hava tabakasına
“ atmosfer ” adı verilir . Havanın canlılar için ne kadar önemli olduğunu basit bir deneyle anlayabiliriz. Ağzımızı ve burnumuzu kapatarak , soluk almadan durmaya çalışalım . Bir süre sonra zorlanmaya başlarız. Çünkü havasız yaşanmaz. Akarsu , göl ve denizlerde yaşayan canlılar suyun içinde bulunan havayı solurlar ve yaşantılarına devam ederler. Bu da suyun içinde de hava olduğunu gösterir.
Hava yaşamamız için gerekli olan en önemli maddedir. Hava , bitkiler ve hayvanlar içinde aynı derecede önemlidir. Havada oksijen ve azot gazları bulunur. Bu gazların dışında başka gazlar da vardır . Solunum olayı için oksijen ve azot gazları önemlidir. Havada bulunan oksijen gazının solunum için ayrı bir önemi vardır . Canlıların soluduğu havanın temiz olması gerekir. Havanın temizliği içinde bulunan oksijen gazının fazlalığı ile ilgilidir. Temiz hava demek bol oksijen demektir.
Ayrıca günlük yaşantımızda havanın itme ve çekme gücünden yararlanırız. Deniz ve hava taşıtları , yel değirmenleri havanın itme gücüyle çalışır.
HAVA OLAYLARI ( RÜZGAR , FIRTINA , KASIRGA , TAYFUN , HORTUM )
Hava sıcaklığı sürekli olarak değişir. Ilık , sıcak ve soğuk olabilir. Bunun türlü nedenleri vardır . Dünya Güneş’in çevresinde dönerken , güneş ışınları Dünya’mıza bazen dik bazen de eğik olarak gelir. Dik olarak gelen ışınlar yeryüzünü daha fazla ısıtır. Eğik olarak gelen ışınlar ise daha az ısıtır. Yeryüzünün Güneş’ten gelen bu farklı ölçülerde ısı almasından mevsimler oluşur. Hava sıcaklığı gün içinde de değişir. Sabah ve akşam saatlerinde güneş ışınları eğik geldiği için yeryüzü çok ısınmaz. Öğle saatlerinde güneş ışınları dik geldiği için sıcaklık artar.
Hava sıcaklıklarındaki bu değişmeler hava olaylarını oluşturur. Rüzgar , tayfun , fırtına , kasırga ve hortum yaşantımızda karşılaştığımız hava olaylarındandır. Şimdi bu hava olaylarının nasıl oluştuğunu öğrenelim.
RÜZGÂR : Dünyamızı saran hava tabakası ağırlığı nedeniyle yeryüzüne bir kuvvet uygular . Buna kuvvete hava basıncı denir. Isınan hava yükselir. Bu nedenle yeryüzüne yaptığı basınç azalır. Fakat yeryüzünün her yerinde sıcaklık farkı aynı değildir. Hava sıcaklığının düşmesi durumunda ise havanın yeryüzüne yaptığı basınç artar. Bu durumda ısınan hava ile soğuk hava sürekli yer değiştirir. Yani ısınan bölgeler ile soğuk bölgeler arasında sürekli bir hava akımı vardır . Bu hava akımına rüzgâr adı verilir . Hafif esen rüzgara yel denir. Şiddeti fazla değildir. İnsanlar rüzgârlara değişik adlar vermişlerdir. Örneğin ülkemizde değişik yönlerden esen rüzgârlar vardır. Bunlar yıldız , lodos , poyraz , karayel gibi .
FIRTINA : Kimi rüzgârlar çok şiddetli olur. Saatteki hızı 100 – 110 km yi bulan rüzgârlara fırtına adı verilir. Fırtına farklı sıcaklıktaki hava kütlesinin çarpışmasıyla oluşur. Fırtınalar büyük zararlara neden olabilir. Yerleşim alanları ve insanlar zarar görür. Fırtınalar farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bazı fırtınalar şiddetli yağmur , kar ve dolu getirebilir. Bu durumda fırtınanın zararları daha da artar.
KASIRGA : Kasırga fırtınanın çok şiddetli halidir. Saatteki hızı 300 km yi bulan yağmurlu fırtınalara kasırga adı verilir . Kasırgalar genel olarak büyük can ve mal kaybına neden olur . Kasırgalar geniş alanları etkileyebilir. Amerika kıtasının güney ve orta bölümlerinde görülür. Kasırgalar deniz suyu sıcaklığının 27 dereceden fazla olduğu sıcak denizlerde görülür.
TAYFUN : Büyük Okyanus’un batısında ve Çin Denizinde görülür. Şiddetli kasırga anlamına gelir. Tayfunlar yerleşim bölgelerinde yapıların bir bölümünün yıkılmasına yol açar.
HORTUM : Sıcak ve nemli hava ile soğuk havanın şiddetle yer değiştirmesi sırasında dönen rüzgarlar oluşur . Bu rüzgârlara hortum adı verilir. Hortum genel olarak şiddetli fırtınalar sırasında meydana gelir. Hortumlar ağır cisimleri bile yerden kaldıracak kadar güçlü olabilir. Genellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Teksas ve Illionis eyaletlerinde görülür.
HAVA OLAYLARININ CANLILARA ETKİSİ
Rüzgar , fırtına , kasırga , tayfun ve hortum gibi hava olayları canlılara üzerinde olumsuz etkiler yapar. Normal şiddette esen rüzgarın olumsuz bir etkisi olmaz . Şiddetli rüzgârlar ise verimli toprakları sürükleyerek erozyona sebep olur. Kayaları aşındırarak , parçalar.
Fırtına , tayfun , kasırga ve hortum gibi hava olayları ise büyük zararlara yol açabilir. Bu hava olayları sonucunda su baskınları , sel felaketi olur. Ekili araziler zarar görür. Binalarda hasarlar meydana gelir. Hava , deniz ve kara ulaşımı durur. Ölümler ve yaralanmalar görülür. Şehrin telefon , elektrik ve su şebekeleri zarar görür.
İnsanlar sıcaklık değişiminden etkilenmemek için mevsimlere göre giyinirler. Hayvanların bazı mevsimlerde derilerinin renginin ve kalınlığının değişmesi , tüy dökmeleri , göç etmeleri ve kış uykusuna yatmalarının sebebi ise bu sıcaklık değişikliklerinden zarar görmemeleri içindir.
HAVA DURUMUNUN GÖZLENMESİ
Hava durumunu inceleyen bilim dalına meteoroloji adı verilir. Hava tahminleri günlük yaşantımız için çok önemlidir. İnsanlar , gelecekteki hava koşullarına göre kendilerini hazırlar. Hava , deniz ve kara ulaşımında hava durumuna göre önlemler alınır. Tarımla uğraşan çiftçiler ürünlerini ekerken , biçerken , ilaçlama yaparken yada ürününü toplarken hava durumu ile ilgili tahminleri göz önüne almak zorundadır.
Meteoroloji uzmanları hava olaylarını gözleyerek , gelecekteki hava olayları hakkında tahminler yaparlar . Günümüzde bu uzmanlar hava tahminleri yapmada çok gelişmiş araçlardan yararlanmaktadır. Bu uzmanlar havanın sıcaklığını , rüzgarın hızını , gökyüzünde hareket halinde olan bulutları gözlemleyerek hava tahmini yaparlar. İnsanlar da bu tahminleri radyo ve televizyon aracılığı ile öğrenerek , günlük yaşantılarını gelecekteki hava durumuna göre ayarlar.

YA GÜNEŞ YÜZ YILDA BİR DOĞSAYDI!

Çok heyecanlıydı o gün. Yerinde duramıyordu. Şirin kasabaları artık dünyaca meşhur olacaktı. Bütün televizyonlar bir aydır kasabalarından bahsediyordu. Bunun sebebi de, televizyonların bugün olacak dedikleri güneş tutulmasının dünyada en iyi kasabalarından gözetlenebilecek olmasıydı. Hava da pırıl pırıldı.
Günler öncesinden hazırlanmış ve en iyi görebileceği yeri seçmişti. Bir camı ise tutmuş ve güneşe bakabilecek hale getirmiş; sonra ona da kanaat etmeyerek, son zamanlarda kasabaya gelen güneşe bakmak için özel yapılmış gözlüklerden almıştı. Bu, yüzyılın görebileceği en harika olayıydı. Zaten kasabanın küçük oteli ve çevre kasabaların otelleri de dolmuş ve bazı aileler yurtdışından gelen yabancı misafirlere misafirperverliklerini gösterme ve onlarla ilgilenme fırsatı da bulmuşlardı. Kasaba son bir haftadır cıvıl cıvıldı. Sanki bu musikiye küçük çocukların yanında hayvanlar da katılmışlardı.
Kuzular meleşiyor; köyün sevimli küçük köpekleri heyecan içinde bir o yana bir bu yana koşuşturuyorlardı. Sabah erken kalkmış ve günler öncesinden tespit ettiği yere kendinden önce kimse gelmemesi için gitmeye karar vermişti. Bütün gerekli aletlerini aldı. Hatta amcasından ödünç istediği fotoğraf makinesini de bir yedek film ve birkaç pille yanına almayı unutmadı.
Büyük bir heyecanla yola koyuldu. Daha birkaç adım atmamıştı ki, bütün kasabanın tanıdığı ve evliya veya evliya gibi adam dediği Kemal dedeyle karşılaştı. Kemal dedenin kasabada herhangi bir kimseye bağırmak bir yana, yüksek sesle bile konuştuğunu gören olmamıştı. O herkesin Kemal dedesiydi. Gerek yaşı gerekse tavırlarıyla tam kemâle ermiş bir adamdı.
Nedense Kemal dede sakin görünüyordu. Halbuki birazdan kasabaları belki bir daha göremeyeceği bir şeye şahit olacaktı. Günler öncesinden naklen yayın araçları gelmişti.
Kemal dedeye takılmak için, ‘Sen ilgilenmiyor musun?’ diye sordu. Sonra da anlattı bütün olacakları. Kemal Dede:
­ -Hımm! dedi. Demek bundanmış bütün hareketlilik bunca zamandır. Ve sanki ders verir gibi devam etti:
-Evladım ilgilenmiyor musun? dedin ya. Bu gördüğün Allah tealanın kainata yerleştirdiği bir kanunudur. Aslında ilginçtir de. Ancak ben ondan daha ilgincini kırk yıldır her sabah seyrediyorum.
Sözün burasında şaşırma sırası kendisine gelmişti. Heyecanla ve kekeleyerek sordu:
­ -Neymiş ki o?
­ -Şaşırdın değil mi? dedi Kemal dede. Şaşırmakta haklısın. Sen de diğer insanlar gibisin. Önlerinde kocaman kainatı bütün incelikleri ile göremeyince, ­gerçekten enteresan olsa bile­ bir arının kendindeki mucizeyi görmeyip, peteğe yazdığı Allah lafına takılıyorlar. Ben kırk yıldır her sabah, namazımı kıldıktan sonra, yanıma atıştıracak bir şeyler de alarak karşı tepelere çıkar ve Allah’ın harika bir sanatı olan ‘güneşin doğuşu’nu seyrederim. Bazan sanki bu gafil insanların gafletini atmak için bir gün olsun doğmayayım dercesine bulutların arkasına saklanarak, her gün dünyamızı aydınlatan o muhteşem sanatı seyrederim.
­ Düşün! Şayet Güneş 100 yılda bir doğsaydı. Hayal edebiliyor musun insanlar neler yapardı, onu seyretmek için neler? Günler öncesinden tepelere çıkar, benim her sabah zevkle seyrettiğim o sahneyi görebilmek için birçok tertibat alırlardı. Sadece bununla sınırlı değil insanın gafleti. Bir de şunu düşün.. Erik ağaçları 40 senede bir çiçek açsaydı ve kirazların yeniden meyve vermesi için bir asır gerekseydi. Ne hoş olurdu insanların şu anda ülfet dolayısıyla farkına varmadıkları bu güzelliklere koşmasını seyretmek.
Dersi almıştı. Bugün Allah’ın bir başka sanatını seyrettikten sonra, diğer günlerde farkına varamadığı sanatları daha dikkatli temaşa edecekti.

ÇOCUK GÖZÜYLE ÖLÜM

İlk çocukluk döneminde, ölüm kavramıçocuk için bulanık ve belirsizdir. Bu yaşlardaki çocuklar anne baba konuşmalarından, ölüm haberlerinden ya da ölen hayvanları görerek, bazı sorular sorarlar ve bir anlam çıkarmaya çalışırlar. Ancak pek fazla anlayamazlar ve pek de etkilenmezler.
3-4 yaşlarındaki çocuklar ölümü uzun bir yolculuk veya uzun bir ayrılık olarak algılayabilirler. Fakat, geriye dönüşün olmayacağını bilmezler. Örneğin, bir kuş veya kedi yavrusunun öldüğünü bilirler; "ölmüş" derler. Ancak sonra onu diriltmek için su ve yiyecek vermeye kalkarlar.
5 yaşındaki çocuklar sık sık ölümle ilgili yanıtlanması zor sorular sorarlar. Anne, ölümü uykuya benzetmişse, çocuk, uzun bir uykuyu ölümle eş anlamlı görerek bundan ürker ve uykuya dalmak istemeyebilir. Yine, "toprak altında ne yer, ne içer, nasıl hava alır ve nasıl hareket eder?" gibi sorulara yanıt ararlar. Ayrıca anne ve babasının ölüp ölmeyeceğini sık sık sorarlar. Anne baba ölürse yalnız kalacağı ve kendisine bakan olmayacağı korkusu vardır. Annesinin, "beni üzüyorsun, ben ölürsem annesiz kalacaksın" gibi sözleri çocukta bu korkuyu pekiştirir.
Çocuklar 5-6 yaşlarında hasta ve yaşlılarla ölüm arasında bir ilişki kurmaya çalışırlar. Bu kişilerin yakında ölebilecekleri gibi bir düşünceye sahiptirler. Ancak yine de ölümde geriye dönüşün olmayacağını tam olarak kavrayabilmiş değillerdir.
Çocuklara ölümü izah etmek gerçekten zordur. Depremlerde, kazalarda ölen annelere, babalara, evlatlara "Allah'tan geldi, Allah böyle istedi, Azrail canını aldı," gibi sözler denildiğini duyan çocuk,
Allah ile Azrail'i somutlaştırabilir. Ayrıca Allah ile Azrail'i acımasız olarak düşünen çocuk onlara karşı kızgınlık duyar. Sonra da bu kızgınlığından dolayı kendinden ürker. Çocuklar, bazen ölümü Tanrı'nın verdiği bir ceza olarak görürler. Zaten, çoğu çizgi filmlerde ve film kahramanlarında da durum böyledir. İyiler yaşarlar, kötüler de cezalarını görürler. Çocuklar, ancak ölümde geriye dönüşün olmadığını 8-9 yaşlarında anlarlar ve gerçek olarak kavramaya başlarlar.
Kaynak: Bilinçli Çocuk Yetiştirmek (Psk. Özcan GÖKNAR)
Bir süre öncesine kadar sadece birer "Üniversite öğrencisi adayı" olan, fakat zor bir imtihanın ardından "Üniversiteli" olmaya hak kazanan gençler, okuldan içeri adımlarını attıkları an daha bir çok sınavdan geçeceklerini ve üniversiteyi bitirmenin de en az kazanmak kadar zor olacağını anlamışlardır... Çiçeği burnunda üniversitelilerin kendilerini geliştirebilmeleri ve binbir güçlükle kazandıkları üniversiteyi bitirebilmeleri için neler yapmaları gerekir dersiniz?
Kimler başarılı oluyor?
•İtiraz etmeyi ve itiraz etmekle başkaldırıyı ayırt etmeyi bilen
•Yaşadıklarından ders alarak teorik ve pratiği harmanlayabilen
•Olaylara geniş açıdan bakarken empati sağlayabilen
•Kendine güvenen ve hayata iyi hazırlanabilen
•Kendini geliştirmeye hevesli olan
•Ders dışında da okuyan, kültürlü
•Hedefleri olan ve onları gerçekleştirmek için çabalayan
•Okuluna değer veren ve aktivitelere katılan
•Hocalarıyla ders dışında da fikir alışverişinde bulunan
•İdeolojisini kendine saklayan, fikirlere açık olan
•Güveni aptal cesaretiyle karıştırmayan
•Gündemi takip eden, olaylara farklı yorum getirebilen
•Yeri geldiğinde akıntının tersine gidebilen
•Not tutmanın önemini bilen; fotokopilerle değil, kendi notlarıyla çalışan
•İnsanlarla iyi iletişim kurabilen.
•Verilenlerle yetinmeyip sürekli bilgiyi arayan
•Doğru ile yanlış bilgiyi ayırt eden
•Sosyal yönü güçlü olan, araştırmayı seven
•Bilgisayar kullanabilen,yeniliğe açık
•Yabancı dil bilen, üniversite kütüphanesini kullanan! Kantin sohbetlerine değil, derse girmek için okula giden öğrencilerin daha kolay başarıyı yakaladıkları saptanmış....
Kimler başarısız oluyor?
•Günlük çalışma planı yapmadan güne başlayan,
•Derste not almak yerine akılda tutmaya çalışan,
•Zor ve acil işler yerine, kolay ve önemsiz işlerle ilgilenen,
•Son gece koca bir kitabı ezberleyebileceğine inanan,
•Dağınık ve düzensiz bir ortamda çalışan,
•Ödevlerini yaparken ayrıntılara gereğinden fazla takılan,
•Sorunları çözümlemeyi erteleyen, •Dersleri keyif için sık sık eken,
•Arkadaşlarının eğlence planlarına "Hayır!" demeyi başaramayan, •

Bir işin başlangıç ve bitiş tarihlerini, saatlerini saptayamayan, öğrencilerin başı da genelde karne zamanı ciddi bir biçimde dertte oluyor! Başarıyı yakalamak için… Yalnızca okulda değil, iş hayatında da başarılı olmanız için sahip olmanız gereken en önemli meziyet yaratıcılık. Uzmanlar yaratıcılığın doğuştan kişide bulunan bir özellik olmadığını, sonradan öğrenilebileceğini söylüyorlar. Yaratıcılık aslında bir düşünce biçimi, tek farkı; "farklı" olması!
Peki, yaratıcılığınızı nasıl geliştirirsiniz?
Çevrenizdekilerle iletişim kurun: Değerlerinizi herkesle paylaşın. Sorunlarla karşı karşıya geldiğinizde başkalarıyla paylaşın. Çevrenizdekilerin benzer sorunlara tepkisini gözlemleyin. •Beyin fırtınası yapın: Çok okuyun, çok izleyin. Aynı soruya, başka başka değer yargıları ve kültürlerin vereceği yanıtları bulmaya çalışın. Ders çalışırken bir gününüzü arkadaşlarla yapacağınız tartışmalara ayırın; aynı konu üzerinde birbirinizin fikirlerini alın...
•Fikir ve sorularınızı mutlaka not edin: Fikirler ve sorular bir anda insanın aklına gelir, daha sonra uçup giderler; siz hiç yatağından kalkıp şiir yazan şairler olduğunu duymadınız mı!
•Enerjinizi artırın: Spor yapın, esprili ve neşeli olun. Sorun ne kadar ciddi olursa olsun, alaya almaya çalışın.
•Bulunduğunuz ortamı rahatlatın: Bir fikir üretmek istediğiniz zaman notlardan, afişlerden hatta size konuyla ilgili çağırışım yapabilecek olan resimlerden yararlanın. Uyarıcı müzikler dinleyin.
•Beyninize ve vücudunuza iyi bakın: Sigara, uyuşturucu ve içkinin sinir sisteminiz üzerinde olumsuz etkileri olacağını unutmayın...

Yaratıcılığın 10 düşmanı

•Olayları dar bir sınıra hapsetmek.
•Çabuk yargılama ve sonuca gitme eğilimi, belirsizliğe tahammül edememek.
•Aşırı baskı ile öz disiplini birbirine karıştırmak.
•Aşırı ciddiyet. Hayal gücü, mizah, oyun ya da hobileri küçümsemek.
•Bilimsellik adına sezgiyi küçümsemek.
•Özgüven eksikliği, farklılığı göze alamama, sosyal uyum kaygıları ve korku.
•Tek taraflı uzmanlaşma, iş ya da yaşam biçimi.
•Olayları, kavramları zihinde canlandıramama, dilin yanlış kullanımı.
•Farklılığa tahammül edemeyen bir aile ya da iş ortamı, sosyal ortam.
•Dikkati dağıtan ya da iç karartan fiziksel ortamlar.

Alıntıdır.